22 Ocak 2013 Salı

PARADOKS

Kendimi dünyanın en önemli insanı olarak gördüğümden ötürü hayli keyifliydim nicedir.Sonra esen yellere verdim sırtımı ve düşündüm, "aptal olduğumdan mı kendimi muhteşem zannetmem yoksa muhteşem zannetmem mi aptal olduğumdan?". Sonunda yumurtanın tavuktan çıktığına karar verdim.

21 Haziran 2012 Perşembe

kanalizasyon borusu huylu sehba


Hastalıklı bir zigon sehpaydı ama hiç bir bacağı kırılmamıştı buna rağmen.Bir kanalizasyon borusu olmaktan mutluydu.Ve şaşkın. Hem sehpa hem boru nasıl olabiliyorum diye.Güveler kemirmişti her yanını. Yinede kaporta sağlam ve cila hala hasarsız olduğundan, altın günlerindeki beyefendiler, onun üzerinde dikenden çamaşırlar soyarken o hep saçmalıyordu.
Muz yemeyi seviyordu en çok.Şimdilerdeyse muz bile istemez olmuştu canı.Günden güne içten içe bitiyordu zevk-ü hevesi.Handiyse vazgeçmek üzereydi bitmekten dahi.Kimselere anlatamadı.Anlatamadığını anladı "ben iyiyim iyileştim" demeye başladı.Muz yememesini Genetiği Değiştirilmiş Organizma bulunan ürünleri tüketmemesine vurdu ve her gün en tarım ilaçlısından buğday yedi.
"Son bir beste yapayım" dedi "Yapayım ki ansınlar bir gün bir yerlerde şöyle de bir zigon sehpa vardı.Kimi zaman kanalizasyon borusu da olsa, iyi beste yapardı" diye.Çalışmaya başladı kendisini kemiren kenelerden müsade alarak.Her şey iyi gidiyordu "fa"nın her gün geç gelmesi dışında.Bir zaman sonra "mi"de "fa"ya uymaya başladı.Derken notalar da bir isteksizlik baş gösterdi.Bu isteksizlik bizim boru huylu zigona da sirayet ettiğinde keneler de yeniden başladı kemirmeye.Günden güne  zayıfladı bizim zigon.Bir gün attılar sokağa.Bir çöp kutusu sordu ona "Nasıl gidiyor kanalizasyon işleri?" diye.Cevap veresi gelmedi.Bir fareden rica etti kanalizasyona indir beni diye.Zaten kemirilerek küçülmüş hafiflemiş zigonu zor olmadı oraya indirmek.Orda akıntıya bıraktı kendini.Arada boklar çarptı suratına çiş içerek beslendi.Artık hatırlamıyordu muzun tadını.Yumdu gözlerini.İlk kez mutlu olduğunu hissetti.

8 Ocak 2012 Pazar

YALNIZ SÜKUTKAR

Koşmaktan yorulup biraz baş ağrımı ovup kaldırıma oturdum.Bir adam geldi gel karnını doyurayım dedi.Beni "ümmü pide" ye götürüp kır pidesi ısmarladı.Sonra yediklerimi eritmek için tempolu yürüyüşe çıktım.Birkaç köy kasaba arşınladıktan sonra yine yorulduğumu farkedip bir apartmanın kapısına yaslandım.Kırmızı ışıkta geçen bir çocuk bana bir sigara verdi."boş mu?" dedim.Üzgün bir suratla kafa sallayıp gitti.Arkasından koşan annesi "dur oğlum baban sana koala aldı..."diye bağırarak önümden geçerken sigaramı yaktı.Yemeğimin üzerine içtiğim bu keyif sigarası beni rahatlatmıştı.Sigaram bitince donumu çekip ordan uzaklaştım.Bir banka oturdum yanında oturduğum kadın ağlayarak boynuma atıldı ve "iş lazım mı?" dedi.Kendisine cvimde ne iş olsa yaparım yazdığını açıkladıktan sonra beraber evine gittik.Çok güzel ve derli toplu bir evi vardı.Bana işimi anlattı.
Eski sevgilisini çok özlemişti onun varlığını hala evde hisssetmek istiyordu.Her gün gelip evi iyice dağıtıp yerlere kusup sıçtıkdan sonra o gelmeden evin bir yerinde sızacaktım.Yeni işim biraz yorucuydu ama olsundu.
  • Bir hafta kadar çalıştıkdan sonra kadın benim onu aldatmadığımı farketti.Yine işsizdim.

17 Eylül 2011 Cumartesi

GÜZEL BİR GÜN SIÇMAK İÇİN

Bu günü de unutma ruhum
Olmamak üzere eksiği tam beş saat
Senin insan olduğunu sen hariç herkes unuttu
Bazen bazıları gelip
"yazıktır..."
"günahtır..."
Dediyse de bu sadece senin acizliğinin gözyaşı oldu
Ne tüm dünya milletleri ağladı seninle,
Ne de bir taştan kalp yumuşadı
Bazı insanlar seks yapıyordu bu esnada,
Bazıları aklını bir kıza düşürdü
Bazıları gördü seni böyle
Bazılarının haberi bile yoktu keyifli evlerinde
Sende unutabilseydin böyle olmazdı
Yok sayabilseydin insanlığını
Lakin sen, sensin aciz ruh
Şimdi gidesin var
Tek kendinin olduğu bir yere
İnsan gibi yaşayabilmek amaçlı,
İnsanlığını yok etmeye
Ki acizliğin terketsin seni artık.

14 Eylül 2011 Çarşamba

DÜŞMÜŞ

Önüme düştüğünde hala ölmemişti. Kendisini niçin aşağıya attığını düşünmeye başladım. Tamam, onda yaşayan şeylerin varlığı ölenlerin yanında hiçti ama yine de şaşırdım. Belki de kendimle özdeş gördüğüm hali bu irkilmeme neden oldu. Bir süre ona soran gözlerle baktım. İnsanın bir çaba sarfetmesine gerek olmadan beyninde dolanan fikirler, düşünceler vardır ya. İşte onlar vardır.
Onlar vardı kafatasımın içinde olduğunu varsaydığım biryerlerimde. "Bende yaşayan ne kadar şey kaldı ? "diye geçirmeye başladım içimden. "Şu an neden bu düşmüşü kendimden, bana yakın duyumsuyorum ? ". Ne oluyor? Of!
Düştü, gitti, bitti. Püf...
Ama işte bende de yaşayan çok az şeyin kaldığını onu görünce kavrayabildim ancak. "Şimdi sen düşüyorsun da neden ben sana benzedim. Yalnış anlama artık aşağıdasın diye küçümseyerek değil senli benli cümlelerim sayın düşmüş. Yakınlık hissiyatından ileri geliyor." dedim ona.
Kendi isteğiyle atlamış olduğunu düşündüğümde " Acaba benimde mi yapmam gereken budur? " sorusuyla boğuştum bir vakit. Birilerinin onu ittiğini düşündükçe de "Toplum bizi dışına atıyorsa, insan mı suçlu doğar yoksa toplum mu suçlular yaratır? " sorusuna cevap aradım o vakit.
Sonra baktım ki mütemadiyen düşen hep benmişim gibi geldi. Bir sigara yaktım, üfledim dumanını ona doğru. 
Bir ürperdim inceden, dedim ki; "Sevgili düşmüş, havalar serinledi. Sonbahar geliyor. Başka sebep aramayalım. Senin suçun değil. Hala yeşil yanların kalmış olsa da sonbaharda her ağaç soğuğun korkusuna kapılıp bir saramışı düşmüş yapıyor. Yani ki güzel düşmüş sen yeşilini unutma. Ağaç senin sarını gördü ya sen yeşilinle yaşa. Ama şurda ne güzel ekmek arası köfte yiyordum."